Kaan on Nostr: ...
![](https://image.nostr.build/b9ab1f99928277edfa1c98033e70a1b7dc919875968b74ca044aed258a98273f.jpg)
Bilim teoridir. Teknoloji ise pratiktir, yani uygulamalı bilimdir. “Teknoloji endüstrisi” tabiri de saçmadır. Bu bir nevi uzun müddettir benimsemiş olduğumuz bir etiket olmakla beraber net bir kavram değildir. Mesela “fizik endüstrisi” diye bir şeyden de söz edemeyiz. Her endüstri teknolojiyi kullanır, tıpkı her endüstrinin fiziği kullandığı gibi. Endüstri diyerek kastettiğimiz iş dünyası da sadece geleceği öne çekip insanlığın ilerlemesini sağlayan bir araçtır. Bu ister açık kaynak kodlu bir proje, ister akademik bir makale ya da bir araştırma laboratuvarı aracılığıyla gerçekleştirilsin, aracın önemi yoktur. Amaç teknolojiyi ilerletmektir. Daha iyi bir buhar makinesi inşa edin. Bunu yapmanın en iyi yolunun kapitalist bir araç olduğu ortaya çıkabilir, ancak günümüzde bu bir zincir içi topluluk veya bir kitle fonlaması ile de yapılabilir. Araç, amaçtan daha az önemlidir.
Eğer teknolojinin amacı kıtlığı azaltmaksa, o zaman teknolojinin nihai hedefi ölümlülüğü ortadan kaldırmaktır. İlk başta bu kulağa çılgınca geliyor. Ama buradan başlayalım: Teknolojinin amacı kıtlığı azaltmaktır. Bir atılımın veya girişimin nasıl tanımlandığını düşünelim: Her zaman örneğin, “daha hızlı”, “daha küçük”, “daha ucuz”, “daha iyi” şeyler ifade edilir. Tüm bu ifadeler “yeni bir teknoloji sayesinde daha azıyla daha fazlasını yapabileceğimiz” anlamına gelir. Ölümlülük, kıtlığın ana kaynağıdır, diğer bir deyişle zaman insan için en değerli emtiadır. Daha fazla zamanımız (ya da sonsuz zamanımız) olsaydı, bir şeyin daha hızlı olup olmadığıyla daha az ilgilenirdik. Hızın değerli olmasının nedeni zamanın değerli olmasıdır; zamanın değerli olmasının nedeni ise insan ömrünün sınırlı olmasıdır. Eğer yaşam süresini uzatırsanız, her şeyin efektif maliyetini düşürmüş olursunuz. Yani eğer kıtlığı azaltmak teknolojinin amacı ise, kıtlığın ana kaynağı olan ölümlülüğü ortadan kaldırmak da teknolojinin nihai hedefidir. Yaşam süresini uzatmak icat edebileceğimiz en önemli şeydir. Teknolojik ilerleme fikrini her sözümüz ve eylemimizle yaymalı ve müjdelemeliyiz. Bunu yaparken teknolojinin amacının sınırlarımızı aşmak olduğunu kabul etmeli ve yaptığımız her şeyi bu amaçla motive etmeliyiz. Eşler arası mesajlaşmadan eşler arası ödeme sistemlerine doğru ilerleyerek Kardashev ölçeğinde basamaklar atlamak için alternatif sistemler kurmalıyız. Küçük başlamaktan çekinmemeli ve büyük hayaller kurmaktan utanmamalıyız. Dünyaya sağırları tedavi etmenin, görme yetisini geri kazandırmanın, kanserin hep ölümle sonuçlanmayacağının ve ölümü sona erdirmenin mümkün olduğunu söylemeliyiz. Hayat, zaman, enerji, değer yaratma teknolojiden gelir.
Bazı insanlar değerin doğrudan emekten geldiğine inanır. Bir şeyi, ona harcanan emek saatine göre fiyatlandırırlar. Eğer bir ameliyatı tamamlamak bir cerrahın beş saatini alıyorsa, bu gerçekten pahalı olacaktır. Eğer bir saat sürüyorsa, o zaman daha ucuzdur. İlk başta bu makul görünebilir, ancak insanlar kendilerine sağlanan değer için ödeme yaparlar. Kendileri üzerindeki etkisi için ödeme yaparlar, bunu sağlamanın maliyeti için değil. Bir sandalyeyi el işçiliğiyle yapmak çok zamanınızı alabilir, ancak montaj hattında üretilen bir sandalye daha ucuz ve daha iyi olabilir. İlk sandalyede daha fazla emek harcanmış olsa da, ikinci sandalye daha ucuza mal olabilir ve daha yüksek kaliteye sahip olabilir. “Emek değer teorisi” yerine, ben “teknoloji değer teorisi” hakkında kafa yormak taraftarıyım. Gerçek değer birikimi ve aktarımı teknolojiden kaynaklanır. Ellerinde mumlarla etrafınızda koşuşturan insanlar yerine bir ampul kullanıyor olduğunuzu düşünün. Buzdolapları ve otomobiller için de aynı şey geçerlidir. Teknoloji değer teorisi, emek değer teorisinden çok daha iyidir ve üstündür.
Teknoloji tam da aslında değer yaratımının gerçekleştiği yerdir. Bunu en açık şekilde bilgisayarda görebiliriz. Hızlanan robotik bilimi gelişmeleri, bilgisayarda giderek daha fazla değer yaratıldığı anlamına gelmektedir. Bunu tam olarak fark edemiyoruz çünkü bugün yazılımın sadece ekranları etkilediğini görüyoruz. Daha fazla robot kolu fiziksel dünyayı hareket ettirmeye başladığında bu durum değişecektir ve günümüzde de hızla değişmektedir. Sonunda, temelde düşünebildiğimiz her şey yazılıma indirgenecek. Yazılım dışı tüm bileşenler yavaş yavaş metalaşacak. Pek çok şeyi robotlaştıracağız. Kendi kendine giden kamyonlarımız ve tamamen robotik limanlarımız olacak. İleride “yazdırmak” kavramını, bir kase yemek gibi herhangi bir maddi şeyi “yazdırmak” şeklinde genelleştirmekten bahsedeceğiz. Yazılım üzerindeki kaldıraç etkisi giderek artacak ve bunu şimdiden görmek mümkün. Tüm değer yaratımı buradan gelecek. Esas olarak yazılım değer yaratacak ve diğer her şey bunu uygulayacak.
Teknoloji fiyatları da düşürür. Eğitim, sağlık ve emlak sektörlerinde fiyatlar artarken, bilgisayar ve telekomünikasyon sektörlerinde fiyatlar daima düşer. Teknolojinin dokunduğu her alanda fiyat düşmektedir. Herkes eski yüzyıllara kıyasla daha eşit bir konuma geliyor çünkü aynı iPhone ya da Android telefon deneyimine sahip oluyorlar. Aynı Google’a, Wikipedia’ya, GitHub’a, yani dijital olan her şeye sahipler. Tüketici ekonomisi aslında bir tür eşitlik yaratıyor. Büyük, devasa bir ölçekte, herkes için aynı ürünler üretiliyor. Üst düzey bir akıllı telefon ile alt düzey bir akıllı telefon arasında çok büyük bir fark kalmıyor. Hükümetin dokunduğu her alanda ise fiyatlar şişiyor. Bunun nedeni, teknolojinin iş gücü verimliliğini artırmasını engelleyen regülasyonlar ya da sübvansiyonlardır. Örneğin tıpta, yapay zekâ, hekimlerin %99’undan daha iyi sonuçlar verebilse bile, her türlü teşhis kararı için bir doktorun da işin içinde olması gerekiyor. Üstelik %99’luk oran sadece ilk deneyler için geçerli. Yapay zekâyı tüm verilerle birlikte üretime aldığınızda, her doktordan daha iyi hâle gelecektir ve korporatist kronistik teşviklerle insanların hayatlarına kastedilmesi de azalacaktır. Sübvansiyon, regülasyonun bir nevi ikizidir çünkü işleri yapmanın belirli tek bir yolunu dayatır. Bu yüzden hâlâ en verimsiz posta, kolluk kuvvetleri, ulaşım vs. sistemlerine sahibiz. Bu kararlar bütçe ödeneklerinde belirlenir, bürokrasiye kilitlenir ve daha sonra sistemin geciken yönleri hâline gelirler. Hukuk, tıp, eğitim, finans, emlak... tüm bunlar regüle edilen ya da sübvanse edilen geri kalmış alanlardır. Teknoloji bunları kısmen reforme etti ama tam olarak değil. Şimdi bunlar sadece geleceğe doğru sürüklenen kalıntılar gibi görünmektedir.
Geleneğin de bir değerinin olduğu aşikârdır. İnsanlar bir şeyin “Lindy Etkisi’ne sahip” olduğunu söylerken onun zamanın testiyle kanıtlandığını ya da uzun süredir var olduğunu kastederler. Ancak, elbette, gelenek ve yenilik arasında bir gerilim vardır. Bu, insanlığın kendi içindeki bir gerilimdir. Teknoloji mikroekonomik kaldıracı değiştirir. Her bir kişi için mevcut olan seçenek yelpazesini genişletir: Cahilliğinizi kabul edin veya internette araştırma yapın. Bir televizyon yayınındaki duyuruyu kabullenin veya buna sosyal medyada doğrudan tepki verin. Fiat parayı kabul edin veya #Bitcoin satın alın. Bilmek, öğrenmek, cevap vermek ya da sistemden çıkmak istiyor olabilirsiniz. Ama artık bu olasılıklardan ziyade bunları gerçekleştirebilme erkine de sahipsiniz.
Teknoloji siyasi düzeni de belirler. Siyasi olarak neyin mümkün olduğu, teknolojik olarak neyin mümkün olduğunun bir fonksiyonudur. Meşru hükümetler için tasarım alanı düşünüldüğünden daha geniştir. Kilit bileşen, belirli bir hükümet biçiminden ziyade, süregelen rızadır. Her siyasi fikir antik çağlardan beri var olmuştur. Değişen ve azalan şey fikirlerin teknolojik fizibilitesidir. Teknoloji artık tüm o hayata geçirmesi güç olan özgürlükçü fikirleri (panarşi, çok merkezli veya özel hukuk, Tiebout modeli, anarko-kapitalizm) sadece uygulanabilir değil, aynı zamanda kaçınılmaz da kılıyor.
Yeni bir fikrin bir şansı olması için fikir birliğine ihtiyacı yoktur. Sadece kendisine karşı çok güçlü bir fikir birliği olmaması gerekir. Diğer her şeyi bir kenara bırakıp ortak bir hedef doğrultusunda ilerleyebilmek için asgari bir uyum, biriyle üzerinde anlaşmanız gereken bir dizi inanç gereklidir. Herhangi bir belediye başkanı ya da vali bir teknoloji seçebilir, eski yasalara bir çizgi çekebilir ve bunu teknoloji uzmanlarına aktarabilir. Binlerce belediye başkanı olan yüzlerce ülke var. Herhangi bir yeni teknoloji için bunlardan biri ilk olacaktır. Her yeni teknoloji, hızla bir dünya kenti olmak için yeni bir yol sağlar. Demokratların uzman konsensüsünün her zaman doğru olmadığını öğrenmeleri gereklidir. Muhafazakârların da uzmanların her zaman yanılmadığını öğrenmeleri gereklidir. Liberteryenlerin bir ahdi kalenin (covenant citadel) başarılı olabileceğini öğrenmeleri gereklidir. Progresiflerin de bir devletin başarısız olabileceğini öğrenmeleri gereklidir. Kafalarımıza silah dayayarak meşruiyetini sağlamış ve sürdürmekte olan her yasayı ve yasal kurumu değiştirmek için ortaklaşa çalışabiliriz. Doğal hukuku tesis etmek için kolektif çabalar sarf etmek itaat etmek veya boyun eğmek anlamına gelmez. Yasaları değiştirmek için o berbat yasalara doğan ve bunun dışını henüz görememiş herkesle asgari bir uyum içinde elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Yoksa ortada medeniyet diye bir şey kalmaz ve devlet adındaki orman kanunları koyucusu yeniden ve daha fazla güç kazanır.
Bir başlangıç noktası olarak şunu önerebilirim: İnternetten önce yazılmış tüm yasaların yeniden incelenmesi ve tercihen de ivedi ilgası elzemdir, yoksa sistem üzerimize çökecektir. Bitcoin de zaten şu an tam olarak bunu yapmamızı mümkün kılan bir akselerasyon kuvveti olarak elimizden tutmaktadır. Şu çok acıdır ki günümüzde 20 yaşındaki insanların 21. yüzyıl teknolojisini kullanmasını engellemek için 70 yaşındaki insanlar tarafından yürürlükte tutulan 90 yıllık kanunlarımız bulunmaktadır. Günün sonunda, bazen hükümetlere ayak uydurmanız (köprüyü geçene dek ayıya dayı demeniz) gerekebilir. Ancak her zaman politikacılar yerine teknolojiye güvenmelisiniz çünkü hangi politikacı görevde olursa olsun işe yarayan, yani değer yaratan şey teknolojidir.
Devletler güven kaybettikçe yumuşak güçleri de azalır. Devlete daha az saygı duyulması, daha az gönüllü itaat anlamına gelir. O zaman geriye sadece sert güç kalır. Devletler ne kadar çok sert güç (zorlama ve cebir) kullanırsa, o kadar az yumuşak güce (ikna) sahip olurlar. Bu da daha fazla sert güç kullanımı anlamına gelir. Bu negatif bir geri besleme döngüsüdür. Hükümet kendini sınırlamayacaktır. Sadece teknoloji onu sınırlandırabilir. Anlaşılabileceği üzere, her kapı Bitcoin’e çıkacaktır.